Bazen insanın içi kıpır kıpır olur ama nedenini de bilmez ya… İşte ben de geçen gece öyle bi’ hâl içindeydim. Ne dizi sardı, ne müzik. El gitti yine Slotter ’a. Gözüm Book of Fallen ’a takıldı. Adı da bir tuhaf ha! Kitap falan diyor ama ne kitabıymış arkadaş, meğer hayatın spoiler’ı içindeymiş. Bastım oyna’ya. Hem “biraz takılırım” dedim hem de içimden “hadi hayırlısı” çektim.
Ve o an başladı…
Book of Fallen dediğin öyle sıradan bir slot oyunu değil. Bak şimdi, ilk başta bi’ gizem sarıyor seni. Hani şu Mısır motifli filmler var ya, aynı onların içine düşmüş gibisin. Bi’ yerde Ra’nın gözü, bi’ yerde lahit kapağı… Simge mi simge. Ama esas olay o sembollerde değil ha, o müzik var ya o müzik… sanki antik piramitlerde yankılanıyor da içini titretiyor.
Her çevirme, bir macera. Yok bu sefer kesin denk geldi diyorsun… gelmiyor. Sonra tam umudu kesmişken, çat! Kitaplar diziliyor sıraya. Bonus girişi mi? Ooo canımsın! Seç bi sembol, çarpılsın ekran. Hele ki en yüksek sembol denk gelirse… Ekran patlıyor resmen.
Şimdi açık konuşalım. Book of Fallen biraz sabır işi. Hani öyle ilk 3-5 çevirmede alırım paramı kaçayım oyunu değil. Ama verdi mi de öyle bi’ veriyor ki… “Ben neymişim be abi!” dedirtiyor.
Ve en güzel kısmı ne biliyor musun? Oyunun sana yaşattığı his. Başta “yine klasik slot” diyorsun, sonra kendini Indiana Jones gibi hissediyorsun. Her çevirme, her kitap seni biraz daha içine çekiyor. Gizemli, karanlık ama bi o kadar da tatmin edici.
Slotter sağ olsun, bu oyunu çatır çatır oynayabiliyorsun. Donma yok, kasma yok, stres hiç yok. “Bu kadar güzel oyunu nereden bulmuşlar be” dedim içimden. Bayağıdır böyle keyif alarak slot oynamamıştım desem yeridir.
Bak çok net söylüyorum, Book of Fallen slot dünyasında başka bi’ ligde. Ne çiğ duruyor, ne yapmacık. Teması, sesleri, sembolleri… hepsi cuk diye oturmuş. Anlatması zor, yaşamak lazım.
Zaten Slotter gibi platformlar da işin tuzu biberi. Kullanıcı dostu arayüzleriyle oyunun ruhunu bozmuyorlar. Hani bazen oyunun tadını kaçıran siteler vardır ya… işte Slotter öyle değil. “Ben buradayım, sen yeter ki oyna” diyor sana.
Ve bence haklılar.
Bonus ekranında seçtiğin sembolle 10 free spin’e giriyorsun ya… işte o anda içimden “Hadi kitaplarım, gelin de yüzüm gülsün” demek geçiyor. Gelsinler de gülümsemek nasip olsun. Bazen geliyorlar, bazen biraz naz yapıyorlar ama hep bi umutla devam ediyorsun.
Book of Fallen sadece düşüşü değil, kalkışı da anlatıyor. O kitabı açınca, belki de sadece sembollerle değil kendi şansınla da yüzleşiyorsun. Kim bilir? Belki de o kitaptaki kahraman… sensin.
Ve unutma, bazı kitaplar okunmaz…
Şimdi şöyle bir düşün… Bir slot oyunu düşün ki, seni alıp Amerika’nın bozkırlarına ışınlasın. Rüzgarın…
Şimdi diyeceksin ki, “Slot oyunu deyip geçiyoruz ama bu Royal Secrets başka bir şey be…
Tamam, dürüst olayım. Meyve temalı slotlar bana hep çocukluk hatırlatır. Ama Juicy Fruits... bu başka…
Yani şimdi itiraf edelim, hepimizin içinde bir kovboy yatıyor. Hele ki o Western müzikleri, yıldızlı…
Şimdi şöyle söyleyeyim, oyun dünyasında Cleopatra deyince akan sular durur. Zarafeti, gücü, gizemi... Grace of…
Bak şimdi... bazı oyunlar vardır, başlar başlamaz içini kıpır kıpır eder. Hani sanki “bu işte…